Cennet bahçesinde bir gün. Hava sıcak mı sıcak. Adem beyin keyfi yerinde ama bir şeyler eksik belli. Monoton ve basmakalıp yaşıyor bir süredir uzun ömrünü. Bir ışık beliriyor gökyüzünden. Işığın tam ortasında karanlık bir nokta. -Işığın gücünden çoğu zat o karanlık noktayı hala göremez belirtmeliyim.- Gök yarılıyor ve 3 renkli neşesi içinde Melek iniyor Adem’in yanına.
“Ey insanoğlu, sana bu hayat dar gelmiş anlaşıldı. Sana bir yardımcı gerek.”
“Tanrım takdir etti der. Bana bir yoldaş medet o halde.”
Melek Adem’in kaburgasından bir kemik alıyor. Adem’in özü gibi Havva’ya da bir tutam topraktan katıyor. ALLAH'IN OL EMRİ İLE Ateşte bir güzel pişiriyor ve Adem’e Havva’sını takdim ediyor. Bugün bile erkeklerin o kaburga kemiği hala eksiktir.
“Al”, diyor. “Al. Birbirinize iyi bakın. Bu cennet bahçesi size emanet. Ama ne olursa olsun ortadaki ağacın meyvesinden yemeyin. İşte o zaman tüm bu güzellikler tersine döner.”
Günler mi yoksa aylar, asırlar mı geçmiş bilinmez. Rivayet odur ki hiç acıkmamışlar. Çırılçıplak onca zaman bir arada yaşamışlar. Utanç yok, kötülük yok, acı yok, kurnazlık ya da demode ruh hastalıkları yok. Ha iş duygular olduğunda bir hissin zıttının olmaması o hissi de nötürler mi bilinmez. Hiçbir kutsal kitap da buna değinmez. Hüzün diye bir duygu yokken mutluluk ne derece var olabilir? Adem ya da Havva olmadığımız sürece bunu bilmemiz mümkün değil.ancak Allah bilir.
Yine ne kadar zaman geçti bilinmez. Günlerden bir gün Havva bahçede dolaşırken şeytan yılan kılığında bahçeye dalar. Tıslar babam tıslar. Git, der. Ademe o ağacın meyvesinden ver, der Havva’ya. Aklına iyi girer kızcağızım.Meyvesi çok tatlı olmasa neden merkezde olsun der, neden yemeniz yasak olsun burası cennet bahçesi der, Adem’i mutlu et der…
Bir heyecan neşeyle gider ağacın meyvesini kopartıverir Havva. rivayet der ki elmaların en güzeli yetişirmiş o yasaklı ağaçta. Usulca Adem’in yanına sokulur Havva o gün. Elmayı Adem’e verir. Misler gibi yer elmayı beyefendimiz. Bir ara bir öksürük tutar ki sormayın. Bir parça elma adamın boğazına takılıverir. İşte o günden bu güne homo sapiens dediğimiz canlının erkil olanının boğazında bulunan o çıkıntıya adem elması denir.
Elmayı yer yemesine Adem ama artık bir şeyler farklıdır. Örtünme ihtiyacı hisseder. Utanır. Sakınır. Acıkmaya başlar. Üzülür. Mutlu olur. Bir çark dönmüş ve devasa dişlileri harekete geçirmiştir sanki. 40 gün 40 gece sabah akşam sevişir Adem ile Havva.
Gel zaman git zaman meleğin yolu yine o bahçeye düşer. Bir bakar Adem örtünmüş, Havva örtünmüş. İzler de izler. Adem erekte oluyor. Havva kirli çamaşırları yıkıyor. Gülüyorlar, ağlıyorlar, hissediyorlar. Karman çorman bir hissetmek hadisesi patlak vermiş. Gökte şimşekler çakıyor. O şimşek ki 7 gezegeni yok ediyor evrenin farklı köşelerinde. Tanrı'nın gazabı gelecek size diyor
“Ben size ne demiştim?”, diyor.
O an anlıyor ataerkil familyamız durumu. Dehşet içinde,
“Evet, haklıydın melek.” diye ayaklarına kapanıyorlar.
Ama nafile.
Tanrı nın gazabı na üğruyorlar.
“Sen”, diyor Adem’e. “Havva'nın verdiği elmayı sorgusuz sualsiz yedin. Bir daha asla güvenme bu Havva soyuna. Kabahat sende. Kıyamete kadar boğazına takılmış o elma ile yaşamaya mahkumsun.”
“Ve, sen”, diye haykırıyor Havva’ya. “Gece gündüz seviştiniz. Bu hazzın bir de zıttı olmalı. Her verimli çiftleşmenin sonu doğum olur. Yaşadığında tadacaksın nasıl bir his olduğunu. Her doğumunda tüm kemiklerin kırılıp ezilircesine acı çekeceksin. Ayda bir kanlar içinde kıvranacaksın. Senin cezan da budur. Şeytana uyup şeytanlık yapmak kanında var. Her nesil daha da şeytana benzeyeceksin.”
Hüküm üç ise çiftimizin yüzüne çarpan tokatlardan sonra adeta bir tekme gibi geliyor. “Cennetin bahçesinden atıldınız. Artık ömürleriniz kısıtlı. Yiyecek arayacak, çiftleşip genlerinizi bu yolla kıyamete taşıyacak ve her nesilde nice acılar çekeceksiniz.”
Çift bahçeden atılır. YEDİ YIL BİR BİRİNİ ARARLAR BULMAK İÇİN HAVVA HANIM EŞİNİ BULUR VE GÖRMEMEZLİKTEN GELİR ADEM BEY BULUNCA SAHİPLENİR Zor olsa da hayata tutunurlar. Üşüdükçe sevişirler, sevişirken ilk meyvelerini verirler ki, bir tanesi dünyadaki ilk katil insandır. Eminim hepiniz Kabil ile Habil’in hikayesini bilirsiniz. Derken sonraları tanrının kısıtladığı ömürleri son bulur ve yapıldıkları toprağa geri döner elbet hepsi. Ama aradan geçen binlerce yıla rağmen hala erkeğin boğazında bir düğüm gibi dişi kişinin şeytanlığı yatar, ki biz ona adem elması deriz. Kadınlar her doğumda acıların en büyüğünü çeker ve her ay bir kez olsun kıvranırlar. Ve senin de yaptığın üzere sayın okuyucu, yemek bulmak ve barınmak uğruna nice ÇANAKLAR yalanır hayat boyu.
Efsane ne denli gerçektir ya da ne denli kurgu bilinmez. Ama özünde bu bir hikayedir ve bize de bunu not etmek düşer. Kalın sağlıcakla…
Zakir KAYA/ KHA..
Zakir KAYA/ KHA..
0 Yorumlar