Müslümanlar birbirlerine üzüntü taşıyor

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, "Bugün yaşanan en büyük sorun Müslümanlar birbirlerine üzüntü taşıyor. Halbuki bu bayramlar birbirine sevinç taşımak için vardır" dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "Maalesef artık üzülerek belirteyim, yeryüzüne eman getiren bir dinin varlığı, bir güvenlik tehdidi olarak görülmeye başlandı" dedi. 
Görmez, Mekke'deki Hac İdare Merkezinde düzenlediği basın toplantısında, yaklaşan Kurban Bayramı'nın millete ve İslam'a hayırlar, bereket, barış ve huzur getirmesini temenni etti.
Kurban Bayramı'nda yapılması gerekenler olduğunu, her şeyden önce en önemli şeyin kişinin bayram sevincini yüreğinde hissetmesi, bu sevinci çocuklarıyla, ailesiyle, dostlarıyla, arkadaşlarıyla paylaşması olduğuna değinen Görmez, "Bayramda en büyük ibadet sevinmektir, sevinçtir. Bu sevinci paylaşmak o kurban etinden önce, o yemeklerden, tatlılardan önce aslında bayramlarda paylaşılacak en büyük değer, en büyük nimet sevinçtir, müjdedir. Sevinç taşımaktır" diye konuştu.
Peygamber Efendimiz'in "bayramda yapılması gereken en faziletli şey nedir?" sorusuna, "Müminlere sevinç taşımaktır" buyurduğunu aktaran Görmez, şunları kaydetti:
"Bugün yaşanan en büyük sorun Müslümanlar birbirlerine üzüntü taşıyor, Müslümanlar birbirlerine ıstırap taşıyor, Müslümanlar birbirlerine şiddet taşıyor. Halbuki bu bayramlar birbirlerine sevinç taşımak için vardır. İkinci en önemli hususun yüreklerin en ağır yükü olan küskünlükleri ortadan kaldırmaktır, gerek ülkemizde gerek alemi İslam'da bir takım tutkulardan dolayı Müslümanlar birbirine karşı acımasız olabiliyor. Her türlü yolla birbirlerine öfkelerini, birbirlerine gazaplarını ifade etmekten çekinmiyorlar. Sebeplerine bakıldığında bir ahlak, fazilet mücadelesinden çok bir güç tutkusu, bir makam mevki tutkusunun öne çıktığını görüyoruz. Bayram vesilesiyle Türkiye'de kardeşlerimize çağrım, bir defa yüreklerinizin üzerindeki ağır yüklerden, küskünlüklerden kurtulun, birbirinize sevinç taşıyın. Son yıllarda bilhassa sosyal medya imkanı ortaya çıktıktan sonra üzülerek belirteyim, insanlar bu yolla birbirlerine sevinç, müjde güzellik taşımak gibi güzel bir imkan varken, birbirlerinin yüzüne söyleyemeyeceği her türlü öfkeyi her türlü gazabı her türlü nefreti, her türlü sövgüyü taşıyabiliyorlar. Bu hakikaten son derece üzücü bir durumdur. Bayramı vesile edilerek biz gerek yüz yüze gerek söz söze hiç kimse kimseye hakaret etmesin, hiç kimse kimseye güç tutkusu uğruna öfkesini ifade etmesin, herkes birbirine sevinçlerini, müjdelerini taşısın çağrısında bulunuyorum."
"Bayram yapamayanlara bayram yaptırmak"
Üçüncü en önemli konunun bayram yapamayanlara bayram yaptırmak olduğunu ifade eden Görmez, hastane köşelerinde inleyen hastalar, hapishanelerdeki mahkumlar, yetimhanelerde boynu bükük yavrular, huzurevlerinde ailelerinden ayrı kalan yaşlıların ziyaret edilmesi tavsiyesinde bulundu.
Mehmet Görmez, imkanı olmayanlara bayram yaptırmanın en önemli kazanım olacağına değinerek, "Bilhassa İslam dünyasında son yıllarda bayramı bizlerle birlikte sevinç içinde geçiremeyen milyonlar var. Bayramı onlara nasıl taşıyabiliriz, belki dualarımız niyazlarımızla" dedi.
Konuşmasında kurban ibadetine değinen Görmez, bunun Allah'a yaklaştıran bir ibadet olduğunu belirtti.
Söz konusu ibadeti ifa ederken Allah'tan uzaklaşacak her türlü davranıştan kaçınılması gerektiğini vurgulayan Görmez, "Biz bir kediyi hapsederek, aç ve susuz bırakarak ölümüne yol açmanın cehennemlik bir davranış olduğunu ifade eden bir Peygamber'in ümmetiyiz. Bilhassa sokaklarda, orada-burada eziyet ederek kurban kesmekten uzak durmamız gerekiyor. Biz aslında bayram yaptığımız için kurban kesiyoruz, kurban kestiğimizi için bayram yapmıyoruz" diye konuştu.
"Terör örgütleri"
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, IŞİD ve diğer terör örgütlerinin faaliyetiyle ilgili sorulara da cevap verdi.
Sadece IŞİD, Boko Haram, eş-Şebab veya Husiler değil, bütün bu yapıları ortaya çıkaran sebepleri İslam dünyasının yeniden masaya yatırması gerektiğini söyledi.
Bunun harici ve dahili sebeplerinin olduğuna dikkati çeken Görmez, şöyle devam etti:
"Müslümanlar hep hariciye vurgu yapıyorlar, dahili sebepleri mümkün olduğu kadar ifade etmekten dahi kaçınıyorlar. Bunlar normal şartlarda İslam dünyasında ortaya çıkan hareketler değil. Bunlar şiddetin, işgalin sömürgelerin gölgesinde yaralı bilinçlerin ve ölümcül kimliklerin cehaletle buluşarak meydana getirdiği hareketlerdir. Harici sebeplerini hepimiz biliyoruz. Bunların hangi hapishanede ne tür eğitimler aldığını biliyoruz. Bu husus Müslümanlar nezdinde kullanılıyorsa dahili sebepleri var demektir. Bence din ile hayat arasında akıl ile vahiy arasında doğru ilişki kuramamaktır. Bilhassa bu hareketlerin başında ve içinde bulunan insanların hangi eğitimleri aldıklarını, hangi şeriat fakültelerinden mezun olduklarını ve fakültelerde nasıl eğitimden geçtiklerini yeniden İslam dünyasında konuşulması gerektiği, insan yetiştirme düzeneklerimizi yeniden gözden geçirmek zorunluluğumuzu her fırsatta ifade etmeye çalışıyorum."
Görmez, şiddeti kutsayan, vahşeti takdis eden, savaşta da olsa ahlak ve hukuk tanımayan, başka bir inanca karşı soykırım uygulayan, peygamber mezarlarını bombalamayı ibadet telakki eden bir anlayışı, doğrudan İslamiyet'e mal etmenin doğru olmadığını vurguladı.
Aslında insanlığın bu tür din yorumlarına çok da yabancı olmadığını dile getiren Görmez, neredeyse bir asra yakındır İslam dünyasındaki bütün şiddetlerin, olumsuzlukların sebebi olarak gösterilen, bizatihi başka bir milletin toprakları üzerinde, başka bir ülkenin kurulmasının tam da böyle bir Tevrat yorumundan kaynaklandığını anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dini metinlerle hayat arasında doğru ilişki kurmak, Peygamberimiz'i, Kur'an-ı doğru anlamak son derece önem arz etmektedir. Bugün küresel ölçekte İslam'la ilgili artık yaşanan en büyük sorun sanki bir irade şunu istiyor, İslamiyet'in herhangi bir ülkedeki varlığı, bir güvenlik ve bir meşruiyet sorununa dönüşsün. Maalesef bu artık üzülerek belirteyim yeryüzüne eman getiren bir dinin varlığı, bir güvenlik tehdidi olarak görülmeye başlandı. Yeryüzüne barış getiren İslam'ın varlığı yeryüzünde barışı tehdit eder hale getirildi. Bunu sadece IŞİD ile Boko Haram'la izah etmek doğrusu insanların aklıyla alay etmek anlamına gelir. Bunların dahili hem de harici sebepleri üzerinde düşünülmesi gerekir."
Görmez bu yıl haccın, "Hacc-ı Ekber" olacağını, dünyanın çeşitli yerlerinden kutsal topraklarda bulunacakların Arafat'ta vakfeye durduklarında, Allah'a yakarışlarıyla aynı saatlerde cuma vaktinde dünyanın her tarafındaki Müslümanların dualarının birbirine kavuşacağını söyledi. 
Görmez, "Allah'tan niyazım bu dualarla yüce Rabbimize yönelerek, İslam ümmetinin içinde bulunduğu girdaptan kurtulması, yeniden barışın, huzurun kardeşliğin egemen olmasıdır" dedi.
Haccın Arafat'tan ibaret olduğunu ve hacdan önceki tüm ibadetlerin Arafat'ı, Arafat'tan sonrakilerinin de haccı tamamlayan parçalar olduğunu ifade eden Görmez, hac ibadetinin evrensel bir iman yönelimi hem de bireysel ve toplumsal boyutlarının bulunduğunu belirtti.
Hac ibadetinin anlamlar ve semboller dünyası olduğunu ve bunun arkasında önemli manaların bulunduğunu anlatan Görmez, buna vakıf olunduğunda Müslamanların haccı, gerçek bir tevhid, ahlak ve merhamet eğitimine dönüştürebileceğini bildirdi.
İhrama giren her müminin aynı zamanda börtü böceğe zarar vermemeyi, karıncayı ezemeyeceğini, kendisine musallat olsa bile sineği incitmemeyi öğrendiğine değinen Mehmet Görmez, "Peki, bize bu bütün şefkat ve merhameti kazandırmak emredildiği halde hacı olsak dahi acı olmaya devam ediyoruz. Neden insan insana kıyıyor. Neden hala İslam dünyasında Müslümanlar tarihin hiç bir döneminde görülmediği gibi bir Müslümanın başka bir Müslümanın camisine girip kendini infilak ettirerek hem o mabedin hem de Müslümanların katline yol açabilir. Bunun yeniden okumasını yapmamız gerekiyor" diye konuştu.
Prof. Dr. Görmez, bu açıdan bakıldığında hac ibadetinin modern zamanlarda iki sorunla karşılaştığını, birincisi modernizasyonun getirdiği kolaylıkların ibadetini gölgelemesi olduğunu vurgulayan Görmez, şöyle devam etti:
"Hac ibadeti artık temettü, ifrat, kıran gibi çeşitleriyle değil VIP, lüks otel tipi, normal tipi çeşitleriyle gündeme gelmeye başladı. Artık 'huşu' ve 'hudu' dediğimiz o içtenlik, o samimiyet yerine maalesef başka şeyler... Kabe manzaralı odalar, Kabe manzaralı devre mülklerin konuşuluyor olması ve bunların hac ibadetini gölgelemesi, ibadetin ruhuna olumsuz yönde tesir etmesi bütün Müslümanların üzerine düşünmesi gereken husustur. Demekki hepimizin bütün ibadetlerimizle ilgili kendimize sorması gereken husus, 'neden ibadetimiz bizi olumlu yönde değiştirmiyor, neden ibadetlerimiz, dualarımız İslam dünyasının gözyaşlarını dindirmiyor, neden hac, dua ve kurbanlarımız bizi Rabbimize yakınlaştırmıyor. Neden bu vasıta ve vesileler hac ibadetinin ruhununu önüne geçiyor'.
İkinci büyük olumsuzluk ise hac ibadeti bir uluslararası iman şöleni, bir tanışma ve bilişme gayesi olan ibadet olduğu halde bireysellik egemen oldu ve burada da her ülke kendi bayrağının altında adeta farklı bir getto oluşturarak hem Mekke hem Arafat'ta birbirleriyle görüşerek ancak Kabe'de birbirimize dokunarak iletişim kuruyoruz."
"Alimlerin müzakere yeri"
Görmez, ayrıca daha önceki dönemlerde haccın, önemli ilim meseleleri üzerine alimlerin müzakere etme imkanı bulduğu bir yer olduğunu ancak son dönemde modernizasyonun da etkisiyle bunun yavaş yavaş ortadan kalktığını dile getirdi.
Türkiye'den daha önce yılda 41 bin ila 96 bin arasında hacı adayının kutsal topraklara geldiğini ve halkın en zor dönemlerde bile hacı olabilmek için yoğun çaba harcadığını ifade eden Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığının da organizasyonu en iyi şekilde yerine getirenler arasında yer aldığını söyledi. Görmez, dönem dönem dünyanın farklı ülkelerinden hac organizasyonuyla ilgilenen yetkililerin kendilerini ziyaret ederek çalışmalar hakkında bilgi aldığını belirtti.  
Görmez, halihazırda 1 milyon 300 bin civarında hacı adayının kayıtlı olduğunu ve kutsal topraklara gelebilmek için sıra beklediğini hatırlatarak, katsayılı kura sisteminden vazgeçmeleri halinde bu sayının daha da artacağı uyarısında bulundu.
"Hac okuldur"
Prof. Dr. Mehmet Görmez, haccın "bir okul" olduğunu, merhamet, tevhid, ahlak eğitiminden geçenlerin bu güzellikleri kendi topraklarına, ülkelerine taşıdığını ve diriliş provası olduğunu bildirdi.
Suudi Arabistan yönetiminin genişletme çalışmaları nedeniyle ülkelerin hac kotasını düşürmesiyle ilgili bir soruya Görmez, şöyle cevap verdi:
"Hacca tanınan bu kotaları yeniden artırmanın peşinde koşarken umreye dahi sınırlar getirilmeye başlandı. Bize söylenen genişletme projesi tamamlandıktan sonra bu durumun yeniden gözden geçirileceğidir. Sizler de görüyorsunuz ve yaşıyorsunuz buradaki sorun Kabe'nin içinde, etrafında yapılan binalardaki sorun değil. Buradaki sorun aslında bir şehrin yapısıyla ilgili sorundur. Bunun kısa vadede çözüleceğine ihtimal vermiyorum. Uzun vadede ümmetin ortak aklının harekete geçip bir araya gelerek bu konunun konuşulması gerektiğini ifade ediyorum. Ancak şunu da belirteyim, Suudi Arabistan hükumetinin hac ibadetini kolaylaştırmak için çok büyük çabalar gösterdiğine şahit oluyoruz. Medine Belediye Başkanı, bize Mekke ile Medine arasındaki hızlı tren projesini 2015 haccına yetiştireceğini ifade ettiler. İstasyonların büyük kısmını Türk firmaları yapıyor."
Kurban kesimi  
Müslümanlar'ın bir konu üzerinde ortak fikir geliştirdiğinde çok büyük gibi görünen sorunların çözülebildiğini aktaran Görmez, "Büyükler anlatır, 80'li yıllar öncesi en büyük sorun kurban sorunuymuş, yüzbinlerce hayvan kesildikten sonra kumlara gömülüyordu. İslam Kalkınma Bankasınca geliştirilen bir projeyle merhum Cumhurbaşkanı Özal'ın da katkısı var, entegre tesis kuruldu. Geçen sene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hac ibadetini yapmıştı, burada bizi ziyaret ettiler. Mekke’de birlikte gezerken bana şu soruyu sordu. 'Bu kurban projesinde çok emeğim var sevap alır mıyım?' O zaman İslam Kalkınma Bankası'nda çalışan biri olarak bu projenin başında olduğunu söyledi. Dünyanın en büyük entegre tesisleri kuruldu. Hayvanlar, bir taraftan giriyor, her hacı adına kesiliyor aynı anda büyük derin donduruculu tırlara binerek Afrika'ya hareket ediyor" şeklinde konuştu.
Osmanlı revakları 
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez, sorular üzerine Haramenyn'in bütün insanlığın ortak malı olduğunu vurguladı.
Osmanlı revakları meselelerini Suudi Arabistanlı yetkililerle konuştuklarını ifade eden Görmez, şöyle konuştu:
"Bize en son Medine’de de yetkililerle yaptığımız görüşmelerde, bizatihi bu işi yapan firmanın ağzından revakların tamamını taşımanın mümkün görülmediği, bazı yerlerde üç ayrı sıra halinde, kümbet şeklinde vardı ama bunlardan bir sıranın bütün etrafı kuşatılacak şekilde yükseltilerek yerleştirileceği söylendi. Genişletmeden sonra yeni yapılan binalarla metafın (tavaf alanı) arasına yerleştirileceği kesinlik kazandı."
Kadınların Kabe'yi tavafı konusunu da değerlendiren Görmez, bu konuda Haremeyn İşleri Başkanı Abdurrahman Südeysi'yle yaptıkları bir görüşmeyi anlattı.
Görmez, düzenleme kapsamında kadınlar için ayrı bir alan oluşturulması konusundaki öneriye sıcak bakmadığını, Peygamber Efendimiz döneminden başlayarak hiçbir zaman kadınlar ile erkekler arasında tavaf esnasında ayrı bir bölüm oluşturulmadığını söylediğini kaydetti. 
 Irak'taki mezhep çatışması
Prof. Dr. Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı öncülüğünde kurulan "Barış ve İtidal Daimi Temas Grubu"nun çalışmalarına da değindi.
Ramazan'dan hemen önce Irak'ta mezhep çatışmalarının alabildiğince öne çıktığını, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda 8 Nisan'da, 10 maddelik çağrı yaptıklarını ve çok büyük yankı uyandırdığını anımsatan Görmez, şöyle devam etti:
"50'yi aşkın ülkeden Şii ve Sünni alimleri davet ettik. Çok başarılı geçti. Benim başkanlığımda bir Şii ve bir Sünni alim, başkan yardımcısı seçildi. Genel sekreterlik oluşturuldu ve İstanbul'da çalışmalarına başladı. Temas grubu için tüzük oluşturdu. Haccın ardından sonra Ankara'da bir araya gelerek önce burada çalışmalar yapacak daha sonra ikinci ziyaretimizi Irak'a yapacağız. Şii ve dini kurumları ziyaret ederek, bu alimlerin mesajlarını taşıyıp İran ve Lübnan'a Şii, Sünni ihtilafının olduğu her yerde, kardeşlik ahlakı ve barış için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz."
Görmez, konuşmasının son bölümünde Hacerü'l Esved'in tavaf sırasında öpülmesi konusuna ilişkin, "Peygamberimizin elini oraya tutup, bir yakarışta bulunduğunu biliyoruz. Ama bu asla, bir ağlama duvarı mantığıyla değil. Her yerde insanların ellerini sürmesi bunlar tamam ama onun dışındakiler bilinçsiz ve cehaletten dolayı yapılan hareketler. Bunu tüm müminlere anlatmak lazım" diye konuştu.
Toplantıya Başkan yardımcıları Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz ve Dr. Ekrem Keleş ile Diyanet İşleri Başkanlığı Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürü Enver Günenç ve Türkiye'nin Mekke Din Hizmetleri Ateşesi Süleyman Sarı katıldı.

Yorum Gönder

0 Yorumlar